Rüyalar ve Nevrozlar

Aşağıdaki yazı, 2 Nisan 2025 günü sunmuş olduğum ‘’Rüyalar ve Nevrozlar’’ adlı sunumun temel metnidir. Metin sadece Freud’un ‘’Rüyaların Yorumu’’ kitabı kaynak alınarak oluşturulmuştur. Kaynakça bölümünde hangi dillerden çalışıldığı gösterilmiştir.

Metinde rüyalar ve psikonevrozlar arasındaki bağıntının gösterilmesi amaçlanmıştır. Metindeki anlatılar (kitapta ayrı ayrı bölümlerde bulunması fakat sunumda benzerliğin göstermesi amaçlandığından) büyük ölçüde kitaptan olduğu haliyle alınmış kısmen kesilmeye/birleştirilmeye/bölünmeye tabii tutulmuştur.

Rüya ve Uyanık yaşam ilişkisi

G.T. Fechner : Rüya eylemlerinin sahnesinin, uyanık düşünsel yaşamınkinden farklı olduğunu dile getirir.

Rüya oluşumu sırasındaki ruhsal etkinlikte iki ayrı işlevi birbirinden ayırt edebiliriz; ‘’rüya düşüncelerinin (bilinçsiz düşüncelerin) üretimi’’ ve ‘’bunların rüya içeriğine dönüştürülmesi’’. Rüya çalışması düşünmez, hesaplamaz, yargılamaz; şeylere yeni bir biçim vermekle sınırlı kalır. Ortaya ürününü çıkarmak için yerine getirmesi gereken koşulların sıralanması yeterlidir. Rüya her şeyden önce sansürden kaçmak zorundadır; rüya çalışması bu amaçla bütün ruhsal değerlerin değiş tokuş edildiği bir noktaya kadar yerdeğiştirme yapar. Düşüncelerin sadece veya büyük ölçüde görsel ve akustik bellek izleri malzemesinde canlandırılması gerekir.

Uyanık yaşam da rüya yaşamı da düşünce zincirlerinden oluşur. Fakat bu düşünce zincirleri farklı şeylerden meydana gelir. Uyanık yaşamda düşünce etkinliği sözel ifadelerle, kavramlarla yürütülür. Rüyalar ise özünde imajlarla düşünür. Rüyaların içeriğini en iyi uykuya dalarken iradi etkinliğin ortadan kalkması ve imajların ortaya çıkışıyla gözlemleriz. O halde rüyalar ağırlıklı olarak görsel imajlarla düşünür. Algılara benzeyen imajlar… Ama ancak şu gerçeği de kavrayabilirsek rüya yaşamını anlayabiliriz; rüyalarda düşünmek yerine yaşarız, yani halisünasyonlara tamamen inanırız.

Açık İçerik – Gizli İçerik (Rüya Düşünceleri)

“Bugüne kadar rüya sorununu çözmeye yönelik yapılan her girişim doğrudan doğruya rüyanın, bilincimizdeki haliyle, açık içeriğiyle ilgilenmiştir. Bütün bu girişimler, açık içeriğine dayanarak bir yargıya varmaya çalışmıştır. Başka bir şeyi daha hesaba katan sadece bizleriz. İncelememiz sonuçları arasına yeni bir ruhsal malzeme grubunu yani rüyaların kullandığımız yöntemle elde edilen gizli içeriklerini/rüya düşüncelerini ekledik. Rüyanın anlamını açık içeriğinden değil, işte bu rüya düşüncelerinden çıkardık.

Rüya, rüya düşünceleri öğrendiğimiz an anlaşılır bir hal alır. Rüya içeriği resimli bir yazı gibi ifade edilir, bunun harflerini tek tek rüya düşüncelerine tercüme etmemiz gerekir. Harfleri sembolik ilişkileriyle değil de resim değerleriyle okumaya kalkıştığımız takdirde hata yapacağımız açıktır.

Rüya Çalışması

Bd’dan Öb’e yoğunlaştırma ve yer değiştirme ile bağlanma açık içerik ve gizli içerik bağıntısını oluşturur. Rüya çarpıtması burada meydana gelir.

Rüya çalışmasının, rüya düşüncelerine görsel bir temsil kazandırma amacıyla ulaşabildiği her yöntemden yararlandığını söyleyebiliriz. Uyanık eleştirinin bunları makul veya yanlış değerlendirmesi de fark etmez.

Rüya-Nevroz Analojisi (Duygular)

Sticker’ın yaptığı ustaca bir gözlem rüyalardaki duygu ifadelerini, uyandıktan sonra göz ardı etmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz içerikleriyle aynı aşağılayıcı tarzda ele alamayacağımız gerçeğine dikkatimizi çekmiştir. ‘’Rüyada soygunculardan korkmuşsam, soyguncuların hayali olduğu doğrudur, ama korku gerçektir.’’

Rüyamda hoşnutluk hissettiğim zaman da aynı şey geçerlidir. Rüyalar, düşünsel içeriklerinden çok duygusal içerikleri açısından gerçek ruhsal yaşantılarımız arasında sayılmayı hak ettiğinde ısrar eder.

Ne var ki uyanık yaşamda bu duyguları tam olarak anlayamayız çünkü duyguyla düşünce yapı ve yoğunluk açısından tutarsız ise uyanık yargımız kendini çıkmazda bulur.

Rüyalarda düşünsel içeriğe, uyanık düşüncede kaçınılmaz olarak değerlendirdiğimiz duygusal sonuçların eşlik etmemesi her zaman bir şaşkınlık konusu olmuştur. Duygu ifadesi görsellerden bağımsız var olur gibi görünmektedir. Rüyada ürkütücü, tehlikeli ve tiksindirici bir durumda olmama rağmen korku ya da tiksinti hissetmeyebilirim. Tersine bir başka rüyada zararsız bir şey karşısında dehşete kapılabilir ve çocukça bir şey karşısında sevinç duyabilirim.

Rüyanın açık içeriğinden gizli içeriğine geçtiğimiz an, rüya yaşamının bu özgün bilmecesi ortadan kalkar. Analiz, düşünsel malzemenin yer değiştirmelere ve ikamelere tabi tutulmasına karşın duyguların aynen kaldığını gösterir. Rüya çarpıtmasının değiştirdiği düşünsel malzemenin, aynen korunan duyguyla artık tutarlı olmaması bizi şaşırtmaz (duyguların bd arzulardan yayılan sinir uyarımları olduğu gibi vs).

Düşünsel içerik Duygu uyuşmazlığı

Düşünsel içeriğin, duygunun açığa çıkmasını gerekli kıldığı bir olayda görünüşte duygu yokluğu meydana gelebilir.

Duygu ait olduğu düşünceden tamamen kopuk bir şekilde ve rüyanın, ögelerin yeni düzenlemesine uygun düşen başka bir noktasında ortaya çıkabilir. Rüya çalışması bir duyguyu rüya düşüncelerindeki bağlarından koparıp açık rüyada dilediği başka bir noktaya yerleştirmekte serbest davranabilir.

Duyguların bastırılması

Rüyada bir duygu varsa bu ayrıca, rüya düşüncelerinde de bulunacaktır. Ama tersi doğru değildir. Genelde rüya, duygu açısından rüyaya kaynaklık eden ruhsal malzemeden daha yoksuldur. Rüya düşüncelerini yeniden inşa ettiğim zaman genellikle bunlarda en yoğun ruhsal dürtülerin kendilerini hissettirmeye çalıştığını ve kural olarak bunlara tam bir karşıtlık gösteren diğer dürtülerle mücadele halinde olduklarını görürüm. Daha sonra rüyaya döndüğüm zaman rüya sık sık renksiz, büyük bir yoğunluğa sahip duygusal tondan yoksun görünür. Rüya çalışması, düşüncelerimin sadece içeriklerini değil, duygusal tonunu da bir kayıtsızlık düzeyine indirgemiştir. Rüya çalışmasının duygularda bir bastırma yarattığı söylenebilir (Savaş alanı metaforu için a.g.e).

Çok sayıda rüya duygusuz gibi gözükmektedir, buna karşılık derinlemesine etkilenmeksizin rüya düşüncelerine girmek hiçbir zaman mümkün değildir.

Bastırma teorisi

Duygu bastırması rüya çalışmasının bir sonucu değil, uyku durumunun sonucu olacaktır.

Sansürün ilk sonucu; arzuyu oluşturan düşüncelere karşı direnmesi ve sansürün ikinci sonucu; bu düşünceleri karşıtlarıyla birleşmesi ile oluşan duygu ketlemesidir.

Rüya sansürü ile bilinen benzetmemizi sağlayan sosyal yaşamda da temelde gerçek duygularımızı gizleme amacıyla duyguları baskı altına alır ve karşıtına dönüştürürüz. Saygılı davranmak zorunda olduğum ama düşmanca şeyler söylemek istediğim biriyle konuştuğum zaman, düşüncelerimin sözel biçimlerini yumuşatmaktan çok duygumu ondan gizlemek çok daha önemlidir. Ona, kaba olmayan sözcüklerle seslenir ama bunu nefret veya aşağılayıcı bakışlarla yapmam halinde üzerinde yaratacağım etki, onu yüzüne karşı açıkça aşağılamam durumunda yaratacağım etkiden farklı olmayacaktır. Aynı şekilde sansür de her şeyden önce duygularımı baskı altına almamı emreder ve eğer gerçek duygularımı saklama konusunda ustaysam karşıt duyguyu benimserim. Kızgın olduğumda gülümser, yok etmek istediğim zaman şefkatli görünürüm.

Direnmenin uyguladığı sansürün etkisiyle ortaya çıkan ruhsal bir kompleks durumunda en az etkilenen ve eksik düşünceleri nasıl tamamlamamız gerektiği konusunda tek başına bize ipucu veren şey duygulardır. Bu psikonevrozlarda rüyalardakinden daha net görülür. Duyguları en azından nitelik açısından her zaman uygundur, ancak nevrotik dikkatteki yer değiştirmeler yüzünden yoğunluklarının arttığını kabul etmeliyiz. Önemsiz bir şeyden bu kadar korkmasına şaşıran bir histerik, ya da bir hiç yüzünden kendine yönelttiği bunaltıcı suçlamalar karşısında şaşıran saplantılı bir adam düşünsel içeriği – söz konusu şeyin önemsiz veya bir hiç olmasını – temel olarak değerlendirmekle aşırıya kaçmaktadır. Bu düşünsel içeriği başlangıç noktası yaptığı için başarısız bir mücadeleye girişmektedir. Bütün bunlar için gerekli bir önerme duyguyla düşünsel içeriğin açığa çıkmasının bunları ele almayı alışkanlık haline getirdiğimiz çözülmez bir organik bütünlük oluşturmadığı, bu iki ayrı bütünlüğün sadece birbirine bağlanmış olabileceği ve dolayısıyla analizle birbirinden koparılabileceğidir.

Nevrotik kişilerde çarpıcı bir özellik – duygu yaratma yetisine sahip bir nedenin, bu insanlarda nitelik açısından yerinde, ama nicelik açısından aşırı olan bir sonuç yaratmaya yatkın olması – psikolojik bir açıklamaya elverişli olduğu ölçüde, aynı çizgide açıklanabilir. Aşırılık, söz konusu duygunun daha önce bilinçdışında baskı altında kalan kaynağından gelmektedir. Bu kaynaklar, duygu yaratabilen gerçek bir nedenle çağrışımsal bir ilişki kurmayı başarmıştır ve itiraza açık olmayan makul bir diğer duygu kaynağı bunların kendi duygularının açığa çıkmasını sağlayan yolu açmıştır. Bastırılan ve bastıran kurumları ele alırken aralarındaki ilişkiyi sadece karşılıklı ketleme ilişkisi olarak değerlendiremeyeceğimiz gerçeği dikkatimizi çeker. İki kurumun, yan yana çalışarak ve birbirini şiddetlendirerek patolojik bir sonuç yarattığı olaylara da aynı ölçüde dikkat edilmesi gerekir. (Kurt adam örneği – herkes kurtlardan korkar ama herkes onları rüyasında ağaç dallarına konmuş şekilde görmez.)

Rüya-Psikoz Analojisi (Yüzeysel Çağrışımlar)

Freudyen kuramda analitik çalışmanın nasıl ilerlediğini az çok biliriz. Freud analitik çalışmanın merkezine serbest çağrışım tekniğini almıştır. Serbest çağrışım iradi/istemli/amaçlı düşünce eylemimizden yani bize tanıdık gelen günlük yaşamda kullandığımız düşünce etkinliği...

Yazar: Cihan Söğüt