Hazsızlık ve Gerçeklik

Aşağıdaki kısa yazıda Freud’un ‘’Psikanaliz’’ yapıtını göz önünde bulundurarak Ruhsallığın ve Psikolojinin temel kavramlarını ‘’Hazsızlık ve Gerçeklik İlkesi’’ temelinde açıklamaya çalıştım.

Herşeyin başladığı yere gitmemiz gerekir.Kural bunu söyler. Ruhsallık.

Ruhsallığın varlığı.Ruhsallığı var eden nedir ? Onun varlığı onun bir yerde bulunmasıdır.Ruhsallığın varlığı konumudur, onu ‘’var eden’’ bir çevrede bulunmasıdır.Ruhsal aygıta, ruhsallığa varlığını veren dış koşullardır.Freud’un belirttiği gibi uyaranların çokça zengin bulunduğu bir yerde yüzer Ruhsal Aygıt ve tek amacı bu kadar uyaranın bulunduğu yerde boğulmamak için ‘’uyarım azaltma’’ yoluna gitmektir. Yoksa bu kadar ışığın,sesin,görselin içinde boğulurken bulmaz mıydı kendisini ?

Bir refleks aparatıdır ‘’Ruhsallık’’ en ilkel haliyle.Bir refleks aparatı gibi tasarlanmıştır.Uyaran gelir ,tepki veririz.Işık yansır mercekler küçülür. Bu uyarım azaltma davranışına, bu uyaranların organizmada yarattığı gerilimin boşaltılmasına ‘’Hazsızlık İlkesi’’ deriz.Hazsızlık İlkesine göre organizma hiçbir uyaranı tutamaz,sürekli hale getiremez.Uyaranların tamamı sürekli hale getirilemez.Ruhsal kapasite belirli miktarda enerjiye yatırım yapılabilir çünkü.Organizma bir denge çabası içinde olduğundan Hazsızlık İlkesinin sunumuna verilen uyaran boşaltılma amacına hizmet eder.Uyarım tepkimeleri açısından organizmanın verdiği süreklilik-süreksizlik tepkileri bağlı enerji ve serbest enerji teorilerinden doğmuştur.(Bk. Histeri Üzerine Çalışmalar-Breuer’in kendi yazdığı bölüm).

Haz organizmanın elde etmek için peşinde koştuğu şey değildir.Hazzı ancak gerilimi boşaltarak,organizmada uyaranlardan kaynaklı oluşan tansiyonu düşürerek elde edebiliriz.Uyarımların gerilim yaratmadan önceki halimize dönme tutumuna da ‘’arzu veya arzulama’’ deriz. Freud’un Rüyaların Yorumunda söylediği gibi ‘’Ruhsallığı harekete geçirebilen tek şeydir arzu’’.Hatta düşünme ediminin halisünasyonlu arzu olduğunu söyleyecek kadar ileri gider.

Refleks tepkisinin neden gerekli olduğunu sorgulayabiliriz.Çünkü dış uyaranların her birine ayrı ayrı tepki vermek yorucu ve tüketici olurdu.Bunun yerine Ruhsal Aygıt otomatik tepkiler verebilecek bir dış kabukla kaplar kendisini.Kabuk böylemesine oluştuktan sonra uyarana karşı otomatik tepkisi yansıtma olarak belirlenir.Uyaran, çarpar ve gider.Uyaranlar çarpa çarpa bu dış kabuğu sadece yansıtıcı özellikleri olan sert bir kalkana dönüştürür.Bu dış kabuğa ‘’Önbilinç’’ deriz.

Önbilince çarpan uyarımlar ancak belirli şartlar sağlanırsa (nitelik ve nicelik bakımından) bilincin dikkatini çekebilecek hale gelebilir,bilince çıkabilir.Ön bilinçteki uyarana dikkatin yöneltilmesi tutumuna ‘’Bilinç’’ deriz.En nihayetinde değerli hocam Murat Kurt’un Bilişsel Psikoloji dersinde söylediği gibi ‘’Dikkat karanlık odada belirli bir yere tutulan fener gibidir.Bilinç, Ön bilinçte sadece onu ilgilendiren şeyi/uyaranı(temsili) kapsayabilir.

Ama uyaranlar her zaman böylemesine dış kalkana çarpıp gitmezler.Bu basit ama vurucu önerme sayesinde Breuer’ı sahneye alabiliriz.Freud’un son hocası,son öğretmeni. ‘’Yansıtıcı bir mikroskop aynı zamanda fotoğraf makinesi işlevi göremez.’’

Dış kabuk bir teleskopik mercek ise (yansıtma görevini ona vermiştik) dış kabuğun içinde de uyaranların fotoğrafını çeken bir çekirdek vardır.Uyaran içeri girmeyi becerebilecek kadar şanslıysa…

Dış kabuğun geçirgen (kalkanın zayıf tarafı) bir yerini bulan uyaran kabuğu delip geçer.Buna ‘’Travma’’ deriz.Travma organizmada hazsızlığa sebep olur ve organizma bir daha ‘’bu travmatik hissiyatla karşılaşmamak için atılması gereken adımları belirlemek’’ ya da ‘’travmaya karşı öz disiplin kazanma amacıyla’’ onu bastırarak tutar(uyaran sürekliliği böyle oluşur).Travma uyaranını başka türlü işleme yolu yoktur çünkü Hazsızlık İlkesi sadece uyaran boşaltma prensibine göre çalışır.Uyaran Hazsızlık İlkesinin sunumuna verildiği anda boşaltımın emri altına girer.

Çarpıcı uyaranı kaybetmek yerine travmalara karşı dayanıklı hale gelebilmek için fotoğraflarını çekeriz.Bu travmaya karşı bir daha karşılaşmamak için elde ettiğimiz değerli deneyimi var etmemize sebep olur.Olumsuz anının fotoğrafını çekme işine ‘’Bastırma’’ deriz. Yalnız Freud’un deyimiyle ‘’bastırılan ancak onu bastırmaya ayrılan enerji onu baskılayabildiği sürece var olur’’.Bireysel Psikoterapi’de ve Psikanaliz’de ‘’direncin’’ temelleri burada bulunur.

Uyaranın kabuğu delip geçmesi sonrasında bünyede uyanan hazsızlığı dengelemek için organizma hazza giden yolu açmalı,gerilimi azaltmalıdır.Tekrar eski haline dönmelidir.Tatsız uyaranın gelip çarpmasından önceki haline.

Bebek daha önceden acıkmıştır,açlığı sonucu süt deneyimi yaşamıştır.Sonraki acıkmasında doyum tatmini yakalamak için süt halüsinasyonu ile ağlamaya başlar.Bu süt halüsinasyonun gerçekleşmesine ‘’Gerileme’’ deriz.Algı kapısından giren ve normalde motor yolla boşaltma yönünü takip eden uyarımın ters yönde ilerlemesini ifade eder.Bu şekilde gerçekleşen gerilemenin seksüel dönemlerle ilgili ifadeyi kapsamadığını belirtmem gerekir.O başka birşeydir.

Eğer tatmin anısının (süt) halüsinasyonu, bitkinliğe kadar sürdürülmez (Psikoz’da bitkinliğe kadar sürdürülme eğilimi vardır) de bebek olgunlaştıkça doyumu sütle değil de süte benzer bir şeyle yaşama arzusu gerçekleşirse buna ‘’Gerçeklik İlkesi’’ deriz.Lisans derslerinde anlatılan Haz İlkesi ve Gerçeklik İlkesi, Psikanaliz için her ne kadar Freud sonrası analistler tarafından yeteri kadar vurgulanmasa da çok önemli bir yere sahiptir.Hazsızlık İlkesi Ön Bilincin,Gerçeklik İlkesi Bilinçdışının tohumlarıdır.

Sonuçta bu iki mercii bilinçli veya bilinçdışı arzuların konağıdır.Bilinçdışının terapisi olan Psikanaliz arzuları bu merciler olmadan tanımlamada eksik kalacaktır.

Yazar: Cihan Söğüt