Melanie Klein’in “Haset ve Şükran” metni, psikanalitik kuramda dürtülerin ve nesne ilişkilerinin en erken dönemlerine dair radikal bir yeniden konumlandırma önerir. Klein, haseti yaşamın başlangıcına, bebeğin “iyi meme” imgesiyle kurduğu ilişkiye yerleştirirken; şükranı, iyi nesnenin içselleştirilmesine ve onarıcı eğilimlerin güçlenmesine bağlar. Freud’un yapıtında ise kıskançlık ve haset, genellikle Ödipal örgütlenmenin ve kıyaslı rekabetin bağlamında, daha geç gelişen dinamikler olarak ele alınır; minnet ya da şükran kavramı teknik bir terimleşmeye ulaşmaz, ama yas çalışması, sevgi–nefret ambivalansı ve gerçeklik ilkesinin egemenliği altında geç gelişen bir olgunlaşma belirtisi olarak ima edilebilir.
Klein’ın ayırıcı katkısı, ilk yıl içinde işleyen “paranoid-şizoid” ve “depresif” konumların diyalektiğidir. Haset, iyi nesneyi kıt ve zulmedici algılayan bölme ve yansıtmalı özdeşim mekanizmalarıyla birlikte, iyi nesneye saldırı eğilimini besler; bu saldırı iyi nesneyi içeride de tahrip eder. Şükran ise depresif konumun kazanımıyla, hasetin yerini kısmen onarıma bırakması, iyi nesnenin sürekliliğinin kavranması ve suçluluğun yaratıcı kullanımına işaret eder. Freud’da süperego, Ödipus karmaşasının çözülmesiyle belirginleşirken, Klein süperegonun çok erken ve zalim bir biçimde kurulduğunu savunur; bu fark klinik yorumun zamanlamasını ve odağını dönüştürür.
Freud’un dürtü kuramı (özellikle 1920’ler sonrası ölüm dürtüsü hipotezi) Kleinci tabloyla kısmen bağdaşsa da, Freud aktarımı çoğunlukla bastırmanın ürünleri ve Ödipal çatışmalar bağlamında çözümler. Klein ise aktarımda erken nesne ilişkilerinin, parça-nesne fantazilerinin ve haset-saldırganlığın derin izlerini yorumlamayı önceler. Bu nedenle Kleinci teknik, hastanın analizciye yönelttiği yıkıcı hasedi ve iyi nesneye yönelik saldırıları görünür kılmayı, ardından onarıcı kapasiteyi (şükranı) desteklemeyi amaçlar. Freudyen teknik, çatışma çözümü ve içgörüyle “çalışıp geçme” süreçlerine, semptomun Ödipal anlam örgüsüne daha fazla ağırlık verir.
Kuramsal sonuç bakımından Klein, patolojinin kökenini hasette yoğunlaştırarak, kıtlık ve kıyasın sadece toplumsal değil, en erken beslenme–haz düzeneklerinin içine yazıldığını öne sürer. Bu, narsisistik ve borderline yapılanmaların anlaşılmasında güçlü bir açıklayıcılık sağlar. Ancak bazı eleştiriler, Kleinci erken dönem vurgusunun dil, kültür ve simgeselleştirmenin rolünü ikincilleştirdiğini; hasetin evrensel ve biyolojik olarak varsayılmasının tarihsel/toplumsal boyutları perdeleyebileceğini belirtir. Freud’un daha geniş ekonomik modeli, dürtü, savunma ve yas yasası arasındaki dengeyi koruduğu ölçüde kapsayıcıdır; buna karşılık Klein’ın şükran vurgusu, onarıcı eylemliliğin etiğini klinik merkeze taşır. Sonuçta iki yaklaşım birlikte okunduğunda, haset–şükran ekseninin, Ödipal çözüm ve süperego oluşumuyla kesiştiği çok katmanlı bir gelişim haritası belirir; bu harita, hem erken ilişkisel travmaları hem de geç-kurulan simgesel düzeni birlikte yorumlama olanağı sunar.